Tek günlük Sofya maceramız, trenle merkez istasyona varmamızla başladı. Komşumuzun başkenti olan bu şehirde hem tanıdık hem de farklı şeyler bulduk, bir günde gördüklerimizi bol fotoğrafla aktaracağım. İstanbul'dan Sofya'ya tren yolculuğunu bir önceki yazıda okuyabilirsiniz.
Tren istasyonundan 15 dakikalık yürüyüşle şehir merkezine ulaşıyorsunuz. Merkeze doğru yürürken yolda birkaç döviz bürosu var, burada TL'den çevirme yapılabiliyor, bir büroda çevirmenizi tavsiye ederim çünkü daha sonra ATM'den de çevirmeyi denedik, döviz büroları daha iyi bir çevirme oranı veriyor. Merkeze giderken de bir an önce yapmanızı öneririm çünkü Türkiye'de alıştığımız gibi her yerde bulunmuyor döviz bürosu.
Havaalanından geliyorsanız kırmızı hatlı metro ile direk şehir merkezinde Serdika istasyonunda inebiliyorsunuz, bilet 1,60 Leva ve yolculuk yaklaşık 20 dk sürüyor. Bu metro istasyonu adını eskiden burada olan Roma şehrinden almış, kalıntılar 2004'te keşfedilmiş ve hala üzerinde çalışılıyor. Açık hava müzesi olarak ücretsiz gezmek mümkün.
Bulgaristan AB üyesi olmasına rağmen hala kendi para birimini kullanıyor, yani Leva. 1 Leva yaklaşık 2 TL ediyor. Paramızı çevirdikten sonra merkeze doğru yürümeye devam ettik. 500 yıl Osmanlı egemenliğinde, daha sonra da Sovyet etkisinde kalan şehirde dolayısıyla hibrit bir mimari var, bunu hemen hissediyorsunuz. Tanıdık mimariler de gözünüze çarpıyor, binaların bir kısmı ne yazık ki bakımsız kalmış. Yani Türkiye'den alışkın olduğumuz manzaralar, "Ah korunsa ne güzel olurmuş" diye içten geçirmeler eşliğinde daha önceden hazırladığım rotadan başladık görülecek yerlere.
Ziyaret Rotası
Sofya'nın nüfusu yaklaşık 1,5 milyon, şehir merkezi çok büyük değil, her yere yürüyerek gittik. İstasyondan yürüdüğümüz istikamette ilk durağımız Tsentralni Marketi, hemen arkasındaki Sofya Merkez Sinagogu ve karşısındaki Banyabaşı Camisi oldu.
Şehirdeki merkez market halini koruyan ve hala bu amaçla kullanan şehirler görünce seviniyorum nedense, içine girince bir sıcaklık hissediyorum, insanların hala oradan şarküteri veya diğer alışverişlerini yapması, orada yemek yemeleri güzel geliyor. Sofya'nınki de güzel ve sakin bir market. Hemen arkasındaki Merkez Sinagogu ise Avrupa'daki en büyük Sefarad Sinagogu imiş, çok zengin ve iyi korunmuş, hala kullanılıyor. İçini gezmek 1 Euro. Sofya'da merkezde 3 dinin de ibadet mekanlarını birbirine çok yakın konumlanmış halde bulmak ilginç bence, şehrin de tarihi hakkında ipucu veriyor. Sinagogun mimarisi dikdörtgen, şapel ise sekizgen olarak tasarlanmış. İç dekorasyon açısından sanki sinagoglar bir cami ile bir kilise arasındaymış gibi geliyor bana, ikisinden de izler var. Banyabaşı Camisi ise Mimar Sinan imzası taşıyor, 1576 yapılış tarihiyle Avrupa'nın en eski camilerinden biri. Bulgaristan'ın nüfusunun %8'i Müslüman olmasına rağmen, Sofya'da tek ibadete açık cami burasıymış.
Sonraki duraklarımız, caminin arkasında konumlanan Merkez Banyolar, 20. yüzyılın başlarında açılan ve halka hizmet eden banyolar 2. Dünya Savaşı'nda zarar görmüş, restore edilip tekrar kullanılsa da 90'lara yakın kapatılmış, şu an şehir müzesi olarak kullanılıyor ve dış cephesindeki renkli seramiklerle Sofya'nın landmarklarından bir tanesi haline gelmiş. Aziz George Rotundası, Sofya'nın en eski yapısı olarak biliniyor. Daha önce bahsettiğim metro istasyonunun yakınında da kalıntıları bulunan Roma şehri Serdica'nın yıkıntıları üzerine kurulmuş dairesel mimariye sahip bir kilise. Kubbesinde 5 kat fresco keşfedilmiş ve bunların ilki 6. yüzyıla ait, Osmanlı döneminde üzerleri boyandığı için bu frescolar geç keşfedilmiş malesef. Bu kiliseyi bulmakta biraz zorlandık ve turist merkezine sorduk çünkü hem Cumhurbaşkanlığı hem de ünlü Sofya Balkan Hoteli'nin yer aldığı binanın avlusunda, içi çok küçük olsa da bu 15 yüzyıllık frescoları bir görün, ziyaret ücretsiz.
İstikamet Ivan Vazov Tiyatrosu, Bulgaristan'ın en eski ve ulusal tiyatrosu. Aynı zamanda en büyüğü imiş. İçine girmedik fakar bu görkemli binayı uzun uzun izledik. Çünkü tiyatro Şehir Parkı'nın içinde yer alıyor. Parklar şehri Sofya'da bu parka mutlaka uğrayın, soluklanmak için güzel bir nokta. Şehirde gördüğüm en canlı 2 noktadan bir tanesiydi. İnsanlar öğlen yemeğini almış yiyor, sanat öğrencileri oturmuş tiyatro binasını çiziyor, müzik yapanlar da ekstra bir güzellik katıyor. Burada biraz dinlendikten sonra şehrin en önemli landmarklarından olan Alexander Nevsky Katedrali'ne doğru yürüyoruz. Katedral Bulgaristan Patriği'ne ev sahipliği yapıyor ve en büyük doğu Ortodoks katedrallerinden biriymiş. Osmanlı-Rus Savaşı'nda ölen askerlerin anısına ve bu savaşta Bulgaristan'ın bağımsızlığını kazanmasını kutlamak adına yapılmış ve yapımı 1912'de bitmiş. İçi o kadar görkemli ve güzel ki, fotoğraf çekilemediğine gerçekten üzüldüm. Görece yeni bir yapı olduğundan olsa gerek, çok temiz ve iyi korunmuş. Halkın da katedralin bakımı için önemli derecede bağış yaptığını görüyoruz. Burada oturup uzun uzun izledik, detayları bak bak bitmez.
Katedralin bulunduğu meydanda bir de Antika Pazarı kuruluyor. Meraklıysanız ilginç şeyler var ve diğer Avrupa şehirlerinde gördüklerime göre fiyatlar daha uygundu, yine de bu pazarda pazarlık yapmayı tavsiye ediyorlar. Aynı zamanda bu pazardan Bulgaristan'ın meşhur güllü ürünlerinden alabilirsiniz. Çeşit çeşit gül sabunları, kremler, şampuanlar, yıkama jelleri vb. var.
Katedralden sonra biz Borisova Gradina Parkı'na doğru yürüdük. Bu park biraz şehir merkezinin dışında kalıyor ama bu huzuru tatmak için kesinlikle değer diye düşünüyorum. Aslında burada tüm gün bile geçirilebilir çünkü alabildiğine büyük. İçinde heykeller, tenis kortları, çocuk parkları, göller, futbol alanları, havuz, restoranlar var yani tam bir yaşam alanı. Yine öğlen yemeğini alıp gelen, bebeklerini gezdiren veya sadece arkadaşlarıyla vakit geçirmek için gelen insanlar var. Biz de dondurmamızı alıp doya doya yeşili içimize çektik. Dondurmayı başarılı bulduğumu söylemeliyim, Nestle standlarında açık olarak satılıyor, bu standlar şehrin birkaç noktasında var ve fiyatları her yerde aynı, 100 gr 1,60 Leva.
Parktan ayrıldıktan sonra uzun bir yürüyüşle şehir merkezine doğru döndük, detaylarını aşağıda yazacağım öğle yemeğimizi (öğle yemeği dediğime bakmayın baya öğleden sonra olmuştu artık) yedikten sonra Kültür Sarayı Parkı'na bir uğradık. Burada 1981 'de Bulgaristan'ın 1300. yılını kutlamak için yaptırılan bir anıt var fakat pek çirkin bir anıt olduğu için burada paylaşmamayı daha uygun buldum :) Gün içinde 3. parkımızı da gezdikten ve biraz dinlendikten sonra, hemen bu parkın girişinde başlayan ve son durağımız olacak olan Vitosha Bulvarı'na doğru yürüdük. Rotayı Serdica Meydanı'nda son bulacak şekilde bir daire olarak planlamıştım. Vitosha Bulvarı'nın başı Serdica Meydanı, sonu ise Kültür Sarayı Parkı.
Vistosha Bulvarı, Sofya'nın İstiklal Caddesi denebilir. Farkı ise tabi ki bu yeşil şehre yakışacak şekilde bol bol ağaçlı olması. Ayrıca Vitosha Dağı manzarası da sunuyor. Şehirde gördüğüm en canlı noktalardan diğeri de bu caddeydi, caddede sağlı sollu mağazalar, cafeler ve barlar bulunuyor. Biz buradan tam cuma günü iş çıkışı saatlerinde geçtiğimiz için baya bir renkliydi. Oturup bir içki veya kahve içeceğiniz güzel mekanlar var.
Nerede kalınır?
Ben Sofya'ya sabah varıp akşam ayrıldığım için konaklamadım ancak konaklamak isterseniz kesinlikle Vitosha Bulvarı civarında kalın derim, çünkü hem her yere yürüyerek gidersiniz, hem de metroya çok yakın, gece şehrin en canlı yerinde olmuş olursunuz. Booking.com dan baktığım üzere geceliği ortalama 200 TL'ye bu civarda çok güzel oteller bulmak mümkün. Düşük bütçeli isterseniz yine bu civarda hosteller kişi başı gecelik ortalama 40 TL.
Ne yenir?
Bulgar mutfağı Türk mutfağına çok benziyor, bu sebeple her yerde köfte, kebap, baklava, kadayıf vb. bulmak mümkün. Bu yüzden biz de geleneksel Bulgar mutfağı adı altında bildiğimiz şeyleri yemektense daha alternatif ve modern Bulgar mutfağına yöneldik. Gittiğimiz yerlerde aslında turistik mekanların yerine lokal restoranları her zaman tercih ederim ama bu sefer gittiklerimiz hafif turistik gibi oldu sanırım, alfabesi farklı ülkelerde mecburen böyle oluyor malesef.
Aslında Sofya'ya vardığımızda kahvaltı yapmayı planlıyorduk. Trenimiz geç varınca malesef kahvaltı saatini kaçırmış olduk, brunch haline geldi biraz. Sevgili Dünya Benim Evim'in tavsiyesiyle hemen Merkez Banyolar'ın arkasında olan Fabrika Daga'ya uğradık. İngilizcesi Rainbow Factory. Burada çeşit çeşit kahveler, sandviçler ve öğle yemeği için günün menüsünde farklı alternatifler bulabilirsiniz. Üçüncü dalga kahvecilerin havası tabi ki burda da var, çok tatlı bir yer ve çalışanlar İngilizce konuşuyor, İngilizce menüleri de var. Buranın övülen kahvaltısını yapamamış olmamıza üzülsem de yediklerimiz gayet lezzetli ve doyurucuydu. Aşağıdaki fotoğrafta masada gördüklerinize toplam 18 Leva ödedik. Yani büyükçe bir sandviç, öğle yemeği menüsüne dahil olan sosis & patates tabağı ve artezan bira(Her biri yaklaşık 6 Leva idi). Daha sonra da 3 Levaya güzel bir Cappuccino içtim.
Brunchtan sonra tabi öğle yemeğimiz de kaydı, geç bir saatte yemiş olduk. Gitmeden önce Trip Advisor'dan araştırıp bulduğum Avtentichno'ya gittik. Burası Brasserie ile Steak House karışımı bir yer. Üst katında kendi şarküterileri var dolayısıyla her ürün taze ve uygun fiyatlı. Biz yemeğe yumulduğumuz için aşağıdaki fotoğraf, yemeklerin yarısı bittiğinde çekildi :) yani porsiyonları büyük diyebilirim. Köfte, sosis gibi yiyecekleri adet olarak istediğiniz kadar söylüyorsunuz. Örneğin köftenin tanesi 1,20 Leva. Burada 3 çeşit yemek ve 2 bira söyleyerek gayet doyduk, toplam 20 Leva hesap ödedik, yani 40 Lira. Bence inanılmaz bir fiyat! Ayrıca burada hem karnınız hem gözünüz doyacak, küçük bir yer ama içeride ilginç bir dekorasyon var, tavsiye ederim. Yalnızca, uyarmak gerek ki eğer domuz eti yemiyorsanız menüdekilere dikkat edin. Burada da İngilizce menü var ve çalışanlar da İngilizce yardımcı oluyor.
Böylece Sofya'da bir günümüzü tamamlamış olduk, Serdica meydanından metroya atlayıp havaalanına yola koyulduk. Bu istasyondan metroya binecekseniz hangi hatta bineceğinize önceden bakın ve bileti ona göre alın, biz kırmızı yerine mavi hat için bilet almışız ve biri diğeri için kullanılamıyor, neyse ki görevli tatlı çıktı da bileti değiştirmemize izin verdi :)
Özetlersek Sofya kesinlikle gelinmesi gereken bir şehir diyemem ama 1-2 günlük gelmek için güzel, parka bahçeye, ucuz içki ve yemeğe, 20. yy mimarisine doymak için gelinir. Bizim için İstanbul'dan Avrupa'ya geçişte ideal bir 1 günlük basamak oldu. Giderseniz keyifli bir gün geçireceğinizi düşünüyorum.
Comentarios