top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCansu Dağbağlı

48 Saatte Porto


Portekiz'deki ilk destinasyonumuz, şaraplar diyarı Porto, gezimize güzel bir başlangıç oldu. Şehrin ana gezilecek noktalarını gezmek için 2 gün yeterli, daha fazla vaktiniz varsa yakındaki şehirlere gitmeyi düşünebilirsiniz. Aveiro ve Braga en popüler tek günlük gezi noktalarından.

Yokuşlu, hareketli, güzel manzaralı, harika yemek seçenekli ve ruhu olan bir şehir Porto. Ülkenin doğuş yeri kuzey kısımları olduğu için Porto da en tarihi olan şehirlerinden bir tanesi Portekiz'in. Tabi ki görülecek ve tadı çıkarılacak çok daha fazlası var. Hem tarihi, kültürü, hem de modern şehir hayatını ve sanatını bir araya getiren şehirler en güzelleri değil mi Avrupa'da? İşte Porto da öyle, kendinizi güzel hissedeceğiniz bir seyahat olacağından eminim. 

Şehir merkezi derken, bizim kaldığımız bölge Vitoria’nın üst kısımları, Carmo kilisesine yakın, Carlos Alberto meydanı etrafında çokça otel, hostel var. Bu semtte kalmayı çok sevdim ve tavsiye ediyorum, hem yürüyerek her yere gidiliyor hem de etrafında uygun fiyatlı yeme içme mekanları dolu :)

Ulaşımdan bahsedecek olursak, havaalanından şehir merkezine bir kez metroya binmek dışında hiç taşıma aracı kullanmadım, yürüyerek gezilecek bir şehir, biraz yokuşlu olduğunu tekrar belirteyim. Şehirden ayrılırken de yine yürüyerek tren istasyonuna gittim ve Coimbra'ya giden trenime bindim :) Bu açıdan şehir içinde kalmayı tercih ederseniz çok daha güzel olur, aynı zamanda şehrin geceleri büründüğü farklı hava ve enerjiyi de görmüş olursunuz böylece.

Porto'ya biz İstanbul'dan direkt Türk Hava Yolları ile uçtuk, Türkiye-Portekiz arası başka bir havayolu direkt uçmuyor malesef, THY ile Portekiz Havayolları ortak uçuşlar düzenliyor. Bir alternatif olsa da daha ucuza uçabilsek dedirtiyor insana.

Portekiz'in karakteristiği olan binaların seramik kaplanmasıyla ilgili hikayeyi kısaca özetleyeyim önce, "azulejo" kelimesi ilk duyulduğunda, Portekizce'de "azul" mavi demek olduğu için ve bu seramikler genelde mavi olduğu herkesin aklına doğal olarak kelimenin kökeninin bu olduğu düşüncesi geliyor. Fakat aslında bu kültür Portekizliler'in kendinden değil, 13-14. yüzyılda bu toprakları fethetmiş olan Araplar'ın kültüründen gelip yerleşmiş. Arapça "küçük cilalı taş" anlamına gelen "al zellige" kelimesinden geliyormuş. İlk başta basit geometrik şekillerden oluşan seramikler daha sonra binaların dışında tarih, din ve kültürle ilgili hikayeleri resmetmek için de kullanılmış.

48 saatte gezebileceğiniz, gitmeniz gereken yerleri listelemeye başlıyorum:

São Bento Tren İstasyonu

Şehrin tam merkezinde, gördüğüm tren istasyonları içinde en güzeli! 20. yüzyıl başlarında istasyonun duvarlarına yerleştirilen mavi beyaz seramikler, Porto'nun tarihini anlatıyor. Savaşları, kraliyet ailesini ve ulaşım tarihini resmeden seramikler istasyon girişindeki büyük alanın tüm duvarlarını kaplıyor, burası çok kullanılan bir tren istasyonu olduğu için her zaman kalabalık, bence birkaç kere uğrayıp hangi seramiğin önü boşsa orada fotoğraf çekin, günün farklı saatlerinde de farklı ışıklar olduğu için hepsini yakalamış olursunuz :)

Carmo ve Carmelitas Kiliseleri

Hani şu dışı mavi beyaz seramik kaplı, Porto'nun simgesi haline gelmiş Instagram dostu kilise var ya, işte o aslında yan yana 2 kiliseymiş! Gitmeden önce isimleri de neredeyse aynı olduğu için ben tek bir kilise zannediyordum. Hatta ön yüzlerinden bakarsanız tek bir bina gibi görünüyor, ama dikkat ederseniz iki kilise arasında daracık da bir ev var! Bu evin de farklı hikayeleri var, bir tanesi de iki kilisenin bir duvarı paylaşması yasak olduğu için araya daracık bir ev yapılmış olmasıymış. Igreja dos Carmelitas 17. yüzyılda, diğeri Igreja do Carmo (mavi beyaz seramikli, yani "azulejo"lu kahramanımız) da 18. yüzyılda yapılmış. 

Livraria Lello

J.K. Rowling bir süre Porto'da yaşamış ve buradaki birçok şey Harry Potter'a ilham olmuş, biliyorsunuzdur. İşte o meşhur ilhamlardan biri de bu kitapçı. Tarihi binanın içi harika, merdivenleri daha da harika! Ben dışından bakmakla yetindim çünkü ne zaman önünden geçsem inanılmaz bir kuyruk vardı, öyle ki yüz metrelerce, sabah akşam fark etmiyor! Giriş €5 ve bir kitap alırsanız bu ücret kitabın ücretinden düşülüyor. Lonely Planet burayı dünyadaki en güzel 3. kitapçı olarak seçmiş.

Cafe Majestic

Bir diğer Harry Potter mekanı, burası Porto'nun ticari merkezinde bulunuyor, São Bento istasyonuna yakın, sağlı sollu mağazaların olduğu Rua Santa Catarina'nın başında. Hem tarihi bir cafe, hem de J.K. Rowling'in Harry Potter'ı yazmaya burada başladığı söyleniyor. Kitapçıya gitmeyince buraya gideyim diye düşündüm ama buraya girmek için bile sıra olmasın mı! Aşırı turistik ve pahalı bir cafe için sıra bekleyemem diye düşünerek buradan da ayrıldım arkadaşlar, dışardan fotoğraf çekmek yetti! Siz gidince sıra yoksa benim için de bir kahve için.

Sé da Porto

Porto'nun katedrali, şehrin en yüksek tepesinde konumlanmış. São Bento istasyonu ile Luis I köprüsü arasında kalıyor, bunları sırası ile gezmek mantıklı olabilir. Yapımı 12. yüzyılda başlamış, daha sonra da birkaç kez renovasyon geçirmiş. Dışarıda bir kısmının hala restorasyonda olduğunu görebilirsiniz. Yan duvarlarında bazı kısımlar yine harika mavi beyaz seramiklerle kaplanmış. Katedralin önünde pelerinli şarkı söyleyen gruplara rastlayabilirsiniz, yine Harry Potter için ilham alınan özelliklerden bir tanesi bu pelerinli kişiler. Geleneğe göre, son sınıf öğrencileri yeni okul dönemi başlarken bu pelerinleri giyiyorlarmış. Katedralin önünden güzel bir nehir manzarası var, hatta biraz merdivenlerden inince bir Miradouro da var.

Eski Porto Sokakları

Katedralden aşağıya sağ tarafa doğru indiğinizde burada tamamen farklı bir mahalle var. Daracık yokuş sokaklar ve eski evler, sanat galerileri, organik yiyecek satan dükkanlar, resim ve seramik atölyeleriyle hem görüntü hem de his olarak farklı bir bölge. Burada en güzeli kaybolun, ayağınız sizi nereye götürüyorsa oraya gidin, bir şekilde mutlaka aşağıdaki ana cadde olan Rua de Mouzinho da Silveira'ya çıkacaksınız.

Ribeira

Nehrin kenarındaki bölgeye Ribeira deniyor, bence buraya hem gündüz bir uğrayın hem de akşam. Gündüz nehir kenarında bir yürüyüp daha sonra köprüden yürüyerek nehrin karşısına geçebilirsiniz, akşam ise buradaki canlılığı ve havayı görmek için mutlaka tekrar gelmelisiniz. Performans gösterileri yapanlar, dans edenler, şarkı söyleyenler bambaşka bir atmosfere dönüştürüyor burayı. Güneş batmadan biraz önce gelip akşam geç saate kadar vakit geçirebilirsiniz. Buralarda bolca cafe/restoran var ama çok turistikler ve pek müthiş de değiller, en güzeli içeceğinizi alıp nehir kenarında oturmak. Douro nehri üzerinde 6 köprü var, Maria Pia köprüsü Eiffel tarafından, Eiffel kulesinden önce aynı malzeme ve teknikte yapılan bir yapı, Eiffel'in imzasını burada görebilirsiniz diye anlatılıyor. Şehrin en merkezinde olan köprü ise Luis I köprüsü, Eiffel tarafından yapılan Maria Pia'nın aynı tarzında yapılmış. Dom Luis köprüsünü en az bir kez yürüyerek geçin, alt kısmından da üst kısmından da yürünebiliyor. Alt kısmından karşıya geçip daha sonra üst kısmından geriye yürüdük.

Serra do Pilar

Luis I köprüsünden karşı tarafa yürürseniz ve biraz da yokuş tırmanırsanız yukarıdaki tepede harika manzarası olan bir manastıra ulaşacaksınız. Nehrin diğer tarafına Gaia deniyor, tüm şarap mahzenleri burada. Hatta köprünün alt kısmından yürüyerek geçerseniz tam köprünün ayağında ünlü bir marka olan Burmester'in mahzeni var. Buradaki şarap tadımı ve mahzen turu benim bütçemi aştığı için(€15) ben daha uygun fiyatlı bir turu tercih ettim, aşağıda onu da anlatacağım. Serra do Pilar Miradouro'sunda bol bol fotoğraf çektikten sonra bu sefer köprünün üst kısmından yürüyerek karşı tarafa geri döndük. Akşam da tekrar bu tarafa geçip burada da nehir kenarında bir yürüyüş yaptık.

Torre e Igreja dos Clerigos

Livraria Lello'nun hemen alt sokağında Clerigos kulesi ve kilisesi var, burası aynı zamanda en uygun fiyatlı hediyelik eşya bulabileceğiniz nokta. Yan yana hediyelik eşya satan dükkanlar sıralanmış. Hediyelik eşya olarak Portekiz'in meşhur konserve balıklarından almayı düşünürseniz en bilinen dükkan Casa Oriental burada, marketing tarzları bana ilginç geldiği için özellikle instagram hikayelerinde paylaşmıştım, bu dükkanda yalnızca 1 ürün satılıyor, o da konserve sardalya balığı. Fakat bu konserveyi öyle bir satıyorlar ki! Dükkanın içi ve ambalajlar tamamen yıllara odaklanmış. 1910'dan başlayarak 2018'e kadar her bir yıl için ayrı ayrı ambalaj tasarlanmış bu sardalyalar için! Markette 2-3 euroya satılan balığı burası 7 euroya satıyor sırf bu yüzden! İçerisi turist kaynıyor, herkes evine buradan aldıkları konserve balığı götürüyor hediyelik eşya olarak. Ben tabi ki gidip marketten €2,5'ya aldım, onların da ambalağı gayet tatlı :) Clerigos kulesine dönecek olursak, giriş €3 ve kulenin tepesinden güzel şehir manzarası varmış, ben tercih etmedim çünkü zaten bu şehrin her yeri manzara, kendinizi sokaklara vurmanız yeterli bu tepeli şehirde.

Palacio da Bolsa

Ribeira'ya inerken buradan geçebilirsiniz, eskiden Borsa Sarayı olarak kullanılan bir saray. Önündeki meydan da park olarak kullanılıyor. Şehrin her yanının ne kadar birbirinden farklı olduğunu görmek için aslında buradan yürümenizi öneriyorum, biz Miradouro da Vitoria'dan aşağı Ribeira'ya inerken burayı geçiş olarak kullandık sadece, sarayın içi gayet süslüymüş, gezmek isterseniz girişi €8.

Mercado do Bolhão

Avrupa şehirlerinde en sevdiğim şeylerden biri de kapalı pazar gezmek. Almayacak olsam bile o renkli renkli tezgahları, yerel ürünleri görmek hoşuma gidiyor. Porto'da da en büyük market Mercado do Bolhão, tabi ki hemen buranın da yolunu tuttum ama restore ediliyordu, o sebeple başka bir yere taşınmıştı. Burada yine konserve sardalya ve diğer balıkları, Porto şaraplarını, çeşit çeşit peynirleri, meyveleri bulabilirsiniz. 

Capela das Almas

Azulejo'ya doyamadıysanız, bu kiliseye de bir uğrayın derim! Burası daha küçük bir kilise ama Igreja do Carmo'nun tek duvarı seramik kaplıyken bu kilisenin her yanı seramik kaplı! Mercado do Bolhão ve Cafe Majestik ile aynı bölgede, oralara gelirseniz buraya da bir uğramalısınız.

Porto Şarap Turu

Porto'da özel tadım turlarına katılmasanız bile Porto şarabını denemek olmazsa olmazlarınızdan olmalı! Sokak aralarında bazı barlar da tadım yapıyor, ya da marketten bir Tawny alıp için mesela :) İsterseniz mahzenleri gezdiğiniz turlara katılabilirsiniz. Bildiğimiz şaraptan baya farklı, sanki şarap değil başka bir içki gibi. Çok tatlı ve yoğun bir tadı var. Ben daha önce Portekizli bir arkadaş sayesinde Porto şarabı denemiştim o yüzden büyük turlara girişmedim, daha uygun fiyatlı bir turu tercih ettim. Gaia'daki en büyük şarap üreticilerinden biri olan Real Companhia Velha'yı ziyaret eden Magic Train turuna katıldım. Porto Katedrali ile Luis I köprüsü arasında kalan sokak üzerinden tren kalkıyor ve aynı noktadan bilet alınabiliyor. Ücreti €9 idi. Mahzen gezildikten sonra bir beyaz bir de kırmızı şarap tadımı yapılıyor.

Bu arada Portekiz'in Porto şarabı dışında diğer şarapları da çok güzel, söylemeden geçemeyeceğim. Hepsi Douro vadisinde yetişen üzümlerden yapılıyor. Özellikle orada üretim yapan, yerel yemekler sunan küçük restoranlardan bulursanız demeyin keyfinize, bir sonraki yazımda birini önereceğim.

Luis I köprüsü manzarası

2 gün boyunca bu yazdıklarımın tümünü gezebilirsiniz bence, ilk başta yazdığım gibi ruhu olan bir şehir Porto. Ayrıca sihirli bir havası da var, Harry Potter'a bu kadar ilham vermesi boşuna değil olsa gerek :) Porto’da Türkler olarak kendimizden bir şeyler bulmamız çok normal, bu tepeli ve bol manzaralı şehirde bir sokak geçtiğinizde başka bir semtte ve bambaşka bir görselde bulabiliyorsunuz kendinizi❤️ farklı semtleri farklı deneyimler yaşatan yerleri keşfetmek çok zevkli!

bottom of page