Bu sene seyahatlere uygun fiyatlı ülkelerle başladık, Makedonya da onlardan biri. 2 günlük Üsküp-Ohrid seyahatini detaylarıyla aktarmaya çalışacağım. Euro bölgesinden kaçmak isteyenlere Balkanlar çok iyi bir seçenek olabilir. Makedonya vizesiz gidilebilen bir ülke, uçak yolculuğu da yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Türkiye'nin yaz saati uygulamasından çıkmama kararıyla birlikte, İstanbul'dan uçağa bindiğimiz saatten daha erken bir saatte indik Üsküp havaalanına :)
Seyahatleri hep önceden planlıyorum, bu şekilde çok uygun biletler bulabiliyorum. Hedefim her ay bir seyahat, bu yurtiçi de yurtdışı da olabilir. Kampanyalar sağolsun bu sene ilk aylarda hep yurtdışı uygun fiyatlı biletler buldum. Üsküp biletini de Pegasus Black Friday indirimi yaptığında kişi başı git gel 192,5 TL'ye almıştım. Kampanya oldukça Instagram'dan paylaşıyorum ama size tavsiyem, bahar biletlerini sonbahardan, sonbahar biletlerini de ilkbahardan almak. Yani o mevsim için yapılan ilk kampanyadan almak, sonraki kampanyalarda çok çok iyi fiyatlar kalmıyor.
Cumartesi sabah 10 civarı indik ve pasaport kontrolden geçtikten sonra rezerve ettiğimiz aracı kiralamaya gittik. Günlük yaklaşık 125 liraya araba kiralamak mümkün. Makedonya para birimi dinar, 1 TL=12 dinar yapıyor. TL'den direkt çevirmek mümkün ama para çevirmek için en avantajlısı, yani komisyonu en az olan euro, yanınızda euro götürmek faydalı olur. Havaalanı şehre biraz uzak, yarım saat sürüyor. Araba kiralamazsanız şehir merkezine giden otobüs seçeneği var, fiyatı 175 dinarmış.
Konaklama için bu sefer Airbnb tercih ettim çünkü otellerden daha uygun bir fiyata çok tatlı minik bir stüdyo buldum. Airbnb'yi gerçekten seviyorum, yerel bir ailenin geçimine yardımcı olmak fikri hoşuma gidiyor, çoğunlukla da ev sahipleri çok tatlı oluyor. Evin linki burada, konumu tarihi şehir merkezinde değil, Bohemian Quarter denen, daha yeni ve bolca cafe-restoranların bulunduğu iyi bir bölgede ve fiyatı gerçekten çok uygundu. (2 gece için 205 lira ödedik-Mart 2018 fiyatı) Stüdyo çok küçük, ama bütçe seyahati yapıyoruz ne de olsa. Gayet temiz ve sabahları küçük bahçesinde kahvaltı etmek çok zevkli.
Üsküp beklentimi karşılamadı. Ne bekliyordun derseniz aslında çok bir şey de beklemiyordum ama o kadar şarkılara konu olan, Vardar nehri kıyısındaki kentin öneminin bir sebebi vardır diye düşünüyordum. Çirkin bir şehir değil evet, ama Matka Kanyonu dışında pek kayda değer gezilecek görülecek yeri yok bana sorarsanız. Ama Ohrid bir başka, pek sevimli ve Akdeniz hissi veren küçük bir şehir. İlk günden itibaren başlıyorum anlatmaya...
Türk Çarşısı
Arabayı alıp şehre indik, park yeri bulmak için biraz uğraştık doğrusu, sonra Türk Çarşısı'nı biraz dolandık. Burada gerçekten kendinizi Eminönü'nde bir sokakta gibi hissedersiniz. Hem görüntüsü çok benzediğinden, hem de herkesin Türkçe konuşmasından. Daha önce başka hiçbir ülkede bu kadar rahat Türkçe konuşarak anlaşmadım! Döviz bozduğunuz amca da, yemek yediğiniz yerde garsonlar da, tatlı yemeğe gittiğinizde pastanede servis yapanlar da, herkesle Türkçe konuşabilirsiniz. Osmanlı'nın 600 yıllık hakimiyeti kendini çok net hissettiriyor. Zaten burası, Balkanlar'daki en büyük Türk çarşısıymış.
Türk Çarşısı'nda birkaç saat zaman geçirip sokaklarda biraz yürüyüp yemek yiyebilirsiniz, köftesi, güveçte kuru fasulyesi ve trileçesi meşhur. Osmanlı'dan kalma, 16.yy hamamı Çifte Hamam bu çarşının içinde yer alıyor, artık hamam olarak kullanılmıyor, sanat galerisine çevrilmiş. Bir de Üsküp'ün en eski camisi olan, 15 yy'dan kalma Muratpaşa Camisi var.
Çarşı içinde en popüler restoran Destan ama ben küçük mekanları daha çok seviyorum, çok eski ve meşhur olduğu söylenen Kosmos'ta yemek yedik, çok büyük bir porsiyon köfte geliyor, daha sonra başka yerlerde başka tatlar da denemek için sadece bir porsiyon söylemiştik, iyi ki öyle yapmışız, porsiyon çok büyük geliyor. Fiyatlandırma köfte başına, her bir köfte 0.9 TL civarında. Bir porsiyonda 10 veya 12 köfte vardı. Yanında ayran ve yerel salata olan Shopska salata söyleyin (bizde çingene pilavı denen salataya benziyor; domates, salatalık ve lor benzeri bir peynir var üstünde).
Yemekten sonra da biraz daha sokaklarda yürüyüp Makedonya'nın en bilinen tatlısı trileçe yemeye gittik. En güzelinin Slatkarnica Ohrid pastanesinde olduğu söyleniyor. Burada yine bir Makedonya tatlısı olan kaymaçina da denedik, ben çok tatlı düşkünü bir insan değilim, bu kaymaçina bana çok ağır geldi. Trileçe gayet güzel ve bana daha çok hitap eden bir tatlı. Taze olduğu belli, keki puf puf ve süt miktarı yerindeydi.
Üsküp Kalesi
Türk Çarşısı'ndan hafif yukarı tırmanınca hemen ulaşacağınız Üsküp Kalesi, kenti yukardan görüyor. Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş, sonrasında deprem ve savaşlarda çok zarar görmüş, dolayısıyla birkaç kez restorasyondan geçmiş. Buraya giriş ücretsiz, yukardan nehrin iki yakasını da görüyor, hem şehirlere yukardan bakmayı severiz :)
Merkezde Diğer Gezilecek Yerler
Taş Köprü, Eski Çarşı ve Makedonya Meydanı'nı birbirine bağlayan köprü büyük ihtimalle bu civardaki en eski yapı, çünkü Makedonya Meydanı ve çevresinde birçok son dönemde yaptırılmış ama mimari olarak Rönesans ve Barok döneme aitmiş gibi görünen heykeller, binalar var. Bu heykel ve binalar şehre Avrupai bir görünüm kazandırmak için ve turist çekmek için yapılmış ancak yalnızca meydandaki İskender Heykeli'ne bile 300 milyon euro ödenmiş! Taş Köprü'yü, Fatih Sultan Mehmet'in Mimar Sinan'a yaptırdığı söyleniyor. Buradan karşıya geçtiğinizde Makedonya Meydanı'nın ortasında duran İskender Heykeli'ni görmemek zaten imkansız! Gerçekten ne yana baksanız heykel var bu şehirde ve tümü son 5 yılda yaptırılmış!
Meydanın ortasında arkanızı nehre verince sol taraftaki sokağa yürüdüğünüzde Rahibe Teresa'nın Evi'ne ulaşıyorsunuz. Üsküp'lü olup olmadığı tartışılıyor, ama burada vaftiz olduğu kesin. Nobel ödüllü Rahibe Teresa anısına yapılmış eve giriş ücretsiz, girip eşyalarını ve fotoğraflarını görebilirsiniz. Buradan çıkıp tekrar nehir kıyısına döndük. Görülmeye değer bir başka köprü de Art Bridge, Taş Köprü'nün hemen yanında bulunuyor, köprüde sanatçı ve ressamlara ait sağlı sollu 29 adet heykel bulunuyor.
Köprüleri geçerek tekrar Türk Çarşısı'na birşeyler tatmaya döndük. Türk Barlar Sokağı denen bir sokak var, burada yan yana küçük küçük barlar var, ızgara yemekler, yine köfte ve kebap yiyebileceğiniz bir yer, Kaj Serdarot en yüksek puanlılardan, biz çok sevdik hem ortamını, hem çalışanları hem de yemekleri (tabi ki fiyatları da çok iyi!) ilk gün gittiğimizi söylediğim mekanların her birinden 200-350 dinar arası bir hesap geldi.
Buradan sonra biz kalacağımız eve geçtik, yerleştikten sonra yakındaki bir süpermarkete gittik ve şarap yanına atıştırmalık alarak günü kapattık :) gittiğimiz ülkelerde süpermarket gezmeyi pek seviyoruz, çoğu zaman birşeyler alıp yanımızda da getiriyoruz. Makedonya'da süpermarket fiyatları gayet uygun, anladığım kadarıyla bu süpermarket Migros'undu, çünkü kangurusunu kullanıyorlar ve bir sürü Migros markalı ürün gördüm.
İşte böylece neredeyse yarım günde bitecek bir şehir Üsküp, iki gün için gelmiş olsak bile araba kiraladığımız için "iyi ki" dedim çünkü ertesi gün Ohrid'e gitmek çok doğru bir kararmış.
İkinci Gün - Matka Kanyonu
Sabah bahçede oturup, bir önceki gün marketten aldıklarımızla kendimize minik bir kahvaltı hazırladık ve hemen yola çıktık. Matka Kanyonu aslında hala aktif bir baraj. Giriş ücretsiz ve kanyonda yürüyüş yolları bulunuyor. Araçları park edecek yerden biraz yürününce restoranların ve bir kilisenin olduğu yere ulaşılıyor. Burada kano veya tekne kiralanıp gölde geziye çıkılıyor, mağara geziliyor. Bence çok net olarak Üsküp'ün en güzel yeri! Şehre bu kadar yakın olması da çok cezbedici. Yaklaşık 30 dakikada ulaşılıyor. Buraya toplu ulaşım da var, akşama kadar otobüsler çalışıyor. Sabah gittiğimiz için tekne turunu bizden başka isteyen yoktu (saat 10 gibi oradaydık), beklememizi söylediler ama Ohrid'e gideceğimiz için yola çıkmamız gerekiyordu. Yaz olsa sabah erken bile tekne turuna çıkanlar oluyordur diye düşünüyorum. Kesinlikle yapılası bir aktivite!
Ohrid
Ohrid'e gitmek Üsküp'ten yaklaşık 2 saat sürüyor. Yol ilk başta otoban ve gayet düzgün, ama yarıdan sonra otoban yok ve bir dağa tırmanıp inmeniz gerekiyor. Bu arada otoban boyunca da sürekli gişeler var, küçük küçük ücret alınıyor. 80-100 dinar gibi ücretler. Euro ile ödemek de mümkün, 1 euro gibi bir ücret oluyor.
Ohrid'e varır varmaz yoğun bir kalabalık karşıladı bizi ve park yeri bulmak biraz zor oldu. Hem yerli hem de turistler vardı, hava da mükemmeldi. Çevre şehirlerden pazar günü aktivitesi olarak geliniyor sanırım. Yolda acıkmıştık ve hemen çarşıda gördüğümüz yerel restoranlardan birine oturduk. Bu seyahatte önceden planlamadan gittiğim tek restoran ama bunu da iyi tutturduk, yemekleri güzeldi. Ben bu sefer şu meşhur güveçte kuru fasulyeyi yemeye karar verdim, Renato da Pleskavitsa köftesinden yedi. Kuru fasulyeyi beğendim, bizim alıştığımızdan farklı bir tadı ve kıvamı var(fiyat 10 tl civarı). İçine sanırım kişniş konuyor. Köfte de hamburger köftesi gibi ama baya büyük (200 gr) ve içinde peynir olan, lezzetli bir seçenek(fiyatı yaklaşık 25 tl). Ana yemekler gelmeden önce de biraz atıştıralım diye Pindjur denen mezeden söyledik. Bu o kadar ucuz (3 tl gibi bir fiyatı vardı) ve müthiş bir şeydi ki anlatamam! Domatesli, biberli ve baharatlı patlıcan ezmesi diye tanımlayabilirim kısaca. Bira ise 7-8 tl. Mekanın adı Tomato.
Yemekten aldığımız enerjiyle tırmanmaya hazırdık :) Aziz John kilisesine doğru koyulduk. Yol üzerinde Ayasofya Kilisesi'ni de görmeden geçmedik, ama Aziz John'un güzelliğinin yanında diğerlerini hatırlamazsınız bile! Ayasofya'nın yakınlarında bir de küçük bir antik tiyatro var. Ohrid tepe ve eteği üzerine kurulmuş ve güzelliği MÖ 4. yy'dan beri insanları çekmiş. İlk adı Lihnidos (Yunanca "city of light" demekmiş) olan şehir Romalıların inşa ettiği Via Egnatia Yolu (Adriyatik kıyısındaki Durres şehrinden İstanbul'a kadar uzanan bir yolmuş) üzerinde kaldığı için önemli bir ticaret ve kültür merkeziymiş. Bizans, Bulgar, Sırp egemenliklerinden sonra Osmanlı egemenliğine de girmiş ve Rumeli eyaletinin üç büyük sancağından biri olmuş. Şehirde bu güçlü tarih kalıntılarını gerçekten görüyorsunuz. Çok sayıda ortaçağ kilisesi, antik dönem kalıntıları (şu anda restorasyon altında), bir kale ve camiler bulunuyor.
Google Maps üzerinde gideceğimiz yerleri işaretleyip organize ederken sanki çok karışık, labirent bir şehir gibi gelmişti. Ama siz limandan yola koyulunca ayaklarınız sizi Aziz John Kilisesi'ne götürüyor. Burada yolda manzaralar harika, vardığınızdaki manzara daha da harika. Ohrid Gölü'ne bir burun gibi uzanan yarımadanın ucunda, yokuş çıktığınız için size verilen bir hediye gibi beliriyor. Hem de baharda badem çiçekleriyle!
Bu kilise 13. yy'da inşa edilmiş, şehrin en dikkat çekici yapıları arasında sayılıyor. Aziz John Kilisesi hem mimarisi, hem yapıda kullanılan malzemenin rengi, hem de manzarası yüzünden bana Akdamar Adası'ndaki kilisesi anımsattı. (Orayı da yine bir bahar gününde ziyaret ederek çok güzel bir gün geçirmiştik. Van notlarını burada bulabilirsiniz.)
Kiliseden sonra halim kaldı, biraz daha tırmanırım diyorsanız Ohrid Kalesi'ne çıkın. Kalenin ön kısmında yine harika bir kilise olan Aziz Pantelejmon kilisesi ve antik şehir kalıntıları var fakat şu anda restorasyonda olduğu için buraya girilemiyor. Biz kaleye çıkıp, biraz daha manzaraya doyup, oradan şehir merkezine geri yürüdük ve sonra Üsküp'e dönüşe geçtik. Kaleye giriş 60 dinar = 5 tl.
Son durağımız harika bir yemek yediğimiz Skopski Merak! Daha önce yediğimiz mekanlar kadar bütçe dostu değil tabi, burası orta fiyatlı bir mekan, içerde bolca Türk vardı, belirli bir saatten sonra canlı müzik de oluyor. Şansımıza kaldığımız stüdyoya da çok yakındı. Burada yemeklerin çeşitliliğinden kendimizi kaybettik ve birçok şey ısmarladık! Her şey çok güzeldi. Pideleri, et yemeklerini ve kendi yaptıkları şarabı kesinlikle tavsiye ederim. Sanırım Balkanlar'da kötü et yeme olanağınız yok. Hele bir de sarması vardı ki! Benim gibi Egeli bir kıza "off bu etli sarma mükemmelmiş" dedirtti.
2 günlük kaçamağımız böylece bitti ve yine bende yeni yerler ve tatlar keşfetmenin huzuru, cebime yeni anılar koymanın mutluluğu var :) Makedonya macerası bir gün Üsküp, bir gün Ohrid şeklinde ideal oldu. Siz de planlarken böyle yapabilirsiniz. Daha fazla zamanınız varsa da diğer Balkan ülkeleri sizi bekler, Ohrid Gölü'nün hemen diğer kıyısı Arnavutluk, biraz doğusu Yunanistan. Hatta İstanbul'dan arabayla yola çıkıp Kavala, Selanik, Ohrid, Tiran, Budva yolunu izlemek de süper ve uygun fiyatlı olabilir <3
Comments